10 Temmuz 2013 Çarşamba

Revolver - Guy Ritchie

İçimde uzunca bir süredir yer etmiş olan bir yönetmenlik tutkusu var. Elbette bu tutkuyu barındıran sadece ben değilim. Bu tutku üzerine kendimi geliştirmeye çalışırken elbette dünyaca ünlü yönetmenleri de izliyor, takip ediyorum. Fakat eğer bir film çekecek olsaydım Tarantino gibi değil de aynı Guy Ritchie tarzı çekerdim diyebilirim. Bu yönetmenin çizgisi beni Tarantino'dan daha çok etkiledi.

Yönetmenimiz piyasada bir Tarantino özentisi gibi görünüyor olsa da, bence kendine has bir çizgi yaratmış durumda. Tarantino filmlerinde genelde sağlam replik çıkmaz, genelde içi boş ve saçma fakat eğlenceli konuşmalar barındırırlar. Guy Ritchie ise filmdeki bu yönüyle hem Tarantino'dan hem de diğer filmlerinden ayrılıyor. Zira film efsane replikler içeriyor.


Kısa bir özet vermek gerekirse Başrolde diğer filmlerine kıyasen daha ezik bir rol alan Jason Statham var. (Gerçi yönetmen de diğer filmlerine kıyasen daha düşünsel gitmiş durumda ama, neyse.) Jake Green rolündeki Statham, dolandırılmış ve 7 yıl hapis yatıp intikam duygularıyla yanıp kavrulmuştur. Hapishanedeki hücresinde 2 komşusu vardır ve bunlar da dolandırıcı suçlulardır. Fakat 7 yıl birlikte geçirince onlara güvenip her şeyini anlatmış ve hapishaneden çıktığında bir kez daha dolandırıldığının farkına varmıştır.

Bu durum ve olaylar işlenirken diğer bir yandan Jake Green karakteri üzerinden şahane bir ego eleştirisi, gözlemi, yorumu yapılıyor. Çoğu sahnede karakterin iç sesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Egosuyla sürekli savaş halinde. Sanırım filmin asıl vermek istediği de bu. İnsanın egoyla arasındaki muhteşem savaşı. Çünkü yönetmen eski filmi diğer filmleri gibi yürütme gayretinde bulunurken diğer bir yandan sizi düşündürüyor da.

Yönetmeni sevenler bu filmini en kötü filmi olarak yorumlar fakat yönetmen değişik bir arayış içine girmiş ve iyi ki de yapmış bunu. Film bir bulmaca edasıyla ilerliyor, hoş ben yarısında olayı kavramıştım ama tam da emin değildim. Bulmaca edasının yanında da bir şeyler vermeye çalışıyor. Yönetmen bu filmiyle gelecek filmlerinde kendi tarzı yanına düşünsel bir yönde ekleyeği sinyallerini veriyor.

Baştan sona düşündürücü özdeyiş ve replikler var filmde. Benim yakaladığım bazıları şunlar;

Karşılıklı oynanan tüm oyunlarda her zaman bir rakip bir de kurban vardır. Önemli olan, ne zaman ikincisi olduğunuzu bilebilmektir. Böylece ilki olabilirsiniz.

Ne derler bilirsin: Savaş ne kadar zorsa zafer o kadar tatlıdır.

Çaresiz insanlar çaresizce şeyler yaparlar.

Sadece daha akıllı biriyle oynayarak akıllanabilirsin.

Kurbanı kontrol altında tutuğunu düşünen aslında daha az kontrole sahiptir.

Oyun karmaşıklaştıkça rakip de karmaşıklaşır.

Benim sanatım, seni öyle parçalarla beslemek ki onları aldığın zaman kendinin akıllı, benimse aptal olduğuma inanacaksın.

En büyük düşmanın, en son bakacağın yere saklanacaktır. Jul Sezar

Daha zeki olmanın tek yolu daha zeki bir rakiple oynamaktır.

Savaştan kaçınmak mümkün değildir, sadece düşmandan üstün olana kadar erteleriz. Makyavelli

Arkadaşın yakın, düşmanın daha yakındır.

Tek gerçek düşman, içindekidir.


Filmin sonunda ego hakkında çeşitli önemli isimlerin yorumlamaları verilmiş. Final sahnesinin üzerine gerçekten etkileyici konuşmalar olmuş bunlar.

Ego en kötü öz güven hilekârıdır.

Egodan daha kötüsü olamaz. 

En büyük eksisi: "ben senim" (Sizin yerinizi almasıdır.)

Sorun egonun bakacağınız en son yerde saklanıyor olmasıdır, kendi içinizde.

Düşüncelerini sizin düşünceleriniz gibi gösterir.

Egolarını korumak isteyen insanlar sınır tanımazlar. Yalan söyler, hile yapar, çalar ve öldürürler. Ego sınırını korumak için her şeyi yaparlar. Mahkum olduklarının farkında olmazlar. Bunun ego olduğunu fark etmezler.

Aklın kendinden daha ileride bir şey olduğunu kabul etmek zordur. Bu kişisel bir şey değildir daha değerlidir ve gerçeği daha doğru yorumlar.

Ego, dini anlamda şeytan olarak kabul görür ve tabii kimse egonun ne kadar zeki olduğunu anlamaz. Çünkü şeytanı yarattığı için suçu başkasına atmayı seçerler.

Hayali düşmanı yaratmadan önce gerçek düşmanlar yaratırız. Bu ego için de gerçek bir tehdittir ama yaradılışında da vardır.

Kafanızdaki ses, size ne derse desin; dış düşman diye bir şey yoktur. Bu düşman anlayışı. egonuzun düşman anlayışının yansımasıdır. Bu açıdan bakarsak, bir çok dış düşmanı kendimizin yaratmış olduğunu görürüz.

En büyük düşman kendi algınız, kendi vurdumduymazlığınız ve kendi egonuzdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanırım benden farklı düşünüyorsun? Fikrini paylaş, düşünceler önemlidir.