23 Ağustos 2015 Pazar

Kültürel değerlendirmeler 1

Bugün Göttingen'e yakın bi kaleyi ziyarete gittim. Kale demeye bin şahit ister gerçi, hayli küçük ve bir tepeye konuklanmış. Tepeye çıkmak vakit alıyor ve hayli yorucu. Türkiye'de ziyaret ettiğim çoğu kale'nin içi çöple dolu olduğu için (özellikle Beykoz, Yoros kalesi bi kaç yıl öncesine kadar fena haldeydi) doğa yürüyüşü yapar geri dönerim diye düşünüyordum ki o küçük kaleye yaklaştıkça kalenin içinden bir kalabalık gürültüsü duymaya başladım.

Kale'ye yakın bölgede yaşayan halk ve yerel yönetim bölgeyi sahiplenmişler. Almanya'nın zaten çoğu bölgesinde sık sık görülmesi mümkün olan bir "Orta çağ festivali" organize etmişler. Kale küçük ama yaratıcılık çok büyük. Herkesin kostümü var, şövalyeler, demirciler, oduncular, Ortaçağ'a özgü müzik ve yemekler. Orta çağ hayatını yansıtan canlı tiyatrolar sergileniyor. Bir anda alışveriş yaptığınız tezgahtan eşya çalınıyor, hırsız yakalanıyor, orta çağ usulü cezalandırılıyor. Şövalyeler kılıç kalkan dövüşü yapıyorlar, çocuklar asker kılığında kalkan tutan muhafızları devirmeye çalışıyorlar. Çocuklar eğleniyor, kültürlerini yaşayarak ve görerek öğreniyorlar. Hem çok etkilendim, hem de kendime sormadan edemedim. Bu çeşit etkinlikler benim ülkemde içleri çöp ve pislik dolu olan kalelerinde yapılamaz mıydı?

Bu düşüncelerimi paylaştığım kostümlülerden biri kültür farkı diye yapıştırdı cevabı hemen. Halbuki bizim kültürümüzde de nice çeşitli ve renkli karakterler var, Hacivat-Karagöz gibi isim sahibi olmalarına da gerek yok, Osmanlı günlük hayatında bulunan esnaflar, işte ne bileyim tulumbacılar falan, onların kıyafetleri, sakal bıyık biçimleri, sokak kültürü vesaire. Nedendir bilinmez bizde bu tür etkinliklerin hepsi Ramazan ayı'na sıkışmış kalmış. Öte yandan Almanların orta çağa baktıkları gibi bizim Osmanlı'ya bakmadığımız da kesin. Almanlar, geçmişi arkada bırakmayı biliyor, önlerine bakıyorlar. Bizde ise Osmanlıyı temsil eden her şey bazen gericiliği temsil ediyor, diğer taraftan Osmanlı'ye geri getirme sevdası ile yanıp tutuşan insanlar da var. Bir kesim ya hala Osmanlıcıdır, cumhuriyete düşmandır ya da fazla moderndir, batıcıdır, ilericidir ama geldiği kökeni kabul etmekte zorlanmaktadır.

Kudsi Ergüner verdiği bir röportajında şöyle demişti, sanırım bu paragrafı bitirirken paylaşmak yerinde olur. "yani ortada kalmış, değerlendirilmeyen, kimsenin asimile edemediği fakat sadece muhafaza etme heyecanıyla yaşadığı bir kültürel miras var ve bu miras çok zengin."