17 Mart 2012 Cumartesi

Öykü Denemesi / Yalan dünya

Gözlerim, emsali görülmemiş bir ağırlığı kaldırırcasına açıldı bugün.

Uyumak yorgunluğumu kat be kat artırmıştı adeta. Dahası nerede olduğumu dahi bilmiyordum. Yattığım yerden etrafı inceledim. Burası benim evim değildi. Düşünceli bir şekilde doğruldum. Neresi burası böyle, nasıl geldim buraya diye düşünürken ben, bir müzik sesi geliyordu odanın dışından...

Ah yalan dünya yalan dünya,
Yalandan yüzüme gülen dünya.
Ah yalan dünya yalan dünya,
Yaşları gözüme dolan dünya...


Sesin geldiği yöne doğru sessizce ilerlemeyi planlıyordum ama bu pek mümkün gözükmüyordu, zira ev ahşap ve eskiydi. İlk adımımı attığımda kapı açılıverdi birden. Bense olduğum yere yeniden yığılıverdim. Müzik enteresan şekilde aynı nakaratı tekrarlar vaziyetteydi. Zihnimi yoklamaya çalıştım, dün gece neredeydim?, ne yapmıştım? Vücudumun çeşitli yerleri sızlamasına karşın görünürde pek bir şey yoktu.

Odanın dışına çıkmak için çabalıyordum. Lakin attığım her adım sanki bir önceki adımımı attığım yere geri götürüyodu beni. Kafam çok karışıktı. Gözyaşlarımın donarak suratımdan dudaklarıma süzüldüğünü hissettiğimde derinlerden bir ambulans sesi nakarata eşlik ediyordu.

Ah yalan dünya yalan dünya,
Yalandan yüzüme gülen dünya.


-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-

Gözlerim, emsali görülmemiş bir ağırlığı kaldırırcasına açıldı bugün. Hastane'de. Ciddi bir trafik kazası geçirmişim. Neyse ki ölen olmamış zarar maddi ve benim açımdan manevi. O gün aceleyle gittiğim yeri düşündüm. Benim için açıklaması çok zor olan duyguları yaşıyordum ve o şarkının sözleri ders verir nitelikteydi.

Ailemi terk edip çok para kazanacağımı düşündüğüm bir yolculuğa çıkmıştım, bir kaç arkadaşımla. Öyle tatlı hayaller kuruyorduk ki. Nerede akşam orada sabah yaşayacaktık, para sıkıntımız olmayacaktı hiç. Mutsuzluk, yoksulluk nedir bilmeyecektik. Dünya yaşamasını bilene güzeldi ne de olsa. Ailemi, annemi kırarak ayrılmıştım şehrimden ama olsundu, çok para kazanınca onun da sevineceğini bilir, gönlünü alırdım.

-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-

Gözlerim, emsali görülmemiş bir ağırlığı kaldırırcasına açıldı bugün. Söylediklerine göre bu hastanede kaldığım altıncı günümdü. Hayatta kalmam tamamen bir mucizeymiş. Hemen annemi aramak istedim, hareket etmekte zorlandığım için doktordan rica ettim ve acı haberi tam da o zaman aldım. Annem, ben kazayı geçirdiğim gün, aynı saatlerde ölmüştü.

O ahşap ev, terkettiğim ev'imdi. O odadan çıkamama sebebim annemdi, sanki bana yaşamını devretmişti. Gözyaşlarımı kontrol edemiyor, yattığım yerde hıçkırarak ağlıyordum. O gün bu yolculuktan vazgeçecek, evime geri dönecek. Arkadaşlarımın başına gelen kötü olayları daha sonra kanımı dondururcasına öğrenecektim.


O sırada, hastanenin dışında ilerleyen bir vosvos'un radyosunda ise aynı nakarat tekrar ediyordu.

Ah yalan dünya yalan dünya,
Yalandan yüzüme gülen dünya.




8 Mart 2012 Perşembe

Öykü Denemesi / Seçim Senin!


Bu gün 3 sene önce yazdığım bir öyküyü buldum, heves geldi açıkçası. Bir şeyler yazmak, yaşamak istediklerini kelimelere dökmek, iyi bir uğraş iyi bir beceri. Öykümün anlatımından fazlasıyla amatör olduğum anlaşılıyor, o gün beğenerek yazmış olmalıyım ama şu an pek de hoşuma gitmedi açıkçası. Aynen paylaşıyorum;

SEÇİM SENİN

Demir, uykusunun en derin anında telefonunun alarmı ile uyandı. Dün akşam geç yatmış, biriken işlerini yapmıştı ve bugünde erken saatte toplantısı vardı ayrıca sokak sokak gezerek ilginç birkaç fotoğraf çekmesi gerekiyordu. Kafasından bunları geçirirken kalkması gerektiğini düşündü. Bıkkınlık ve halsizlikle doğruldu. Derin bir esneme çekti. Hava yarı karanlıktı, biraz daha uyumak için neler vermezdi. Dolabını açtı, siyah çizgili takım elbisesini giymeye başladı. Kravatını boynuna doladı ve televizyona bir göz atmaya karar verdi. Sabah haberleri vardı.

— “Hep aynı teraneler” dedi.

Saatini yokladı, ceplerine bakıp bir şeyler unutup unutmadığını kontrol etti. Arabasının anahtarını da alarak evinden çıktı. Bir an için hayatta en çok sevdiği şeyin bu eski arabası olduğunu düşündü. Düşünmeyi bir kenara bırakmalıydı, aksi halde geç kalacaktı. Arabasına bindi. Çalışmıyordu, bir bu eksikti arabayla uğraşırsa geç kalacağı açıktı. Arabasının kapısını kilitledi ve otobüs durağına doğru ilerlemeye başladı. Sanki bütün gözler onun üzerindeydi. Otobüs gelmişti. Bir kişi bile sığacak gibi gözükmese de duraktaki herkesi içeri almıştı. Bir süre sonra ineceği yere gelmişti. İndi ve derin bir nefes aldı. Daha zamanı vardı en azından bugün patronundan azar işitmeyecekti. İşyerine geldiğinde gördüğü arkadaşlarına selam verip toplantıya katıldı.

Toplantıda üstü kapalı söylense de işine son verilebileceğini anladı. Dikkat etmeliydi işini kaybederse yaşamak çok zor olacaktı. Daha ödenmemiş çoğu borcu vardı.

Akşama kadar sokaklarda aylak aylak dolaştı. Birkaç kare fotoğraf çekti ve evine geldi. Evine gireceği sırada cep telefonu çalmaya başladı önce anahtarı kapıya soktu ardından telefona cevap verdi. Bilinmeyen numaraydı. Bu tür numaraları açmazdı ama bu kez açtı. Patronunun arayabileceğini düşünmüştü. Nazik bir dille:

— “Efendim” dedi

— “Demir, arabanı kontrol etsen iyi olur” diyordu bu kimliği belirsiz kişi.

— “Siz kimsiniz?”

— “Benim kim olduğumun önemi yok. Aracına bak sonra sana tekrar ulaşacağım.”

Telefon kapanmıştı. Aracına bakmaya hiç niyeti yoktu ama meraklandı. Merdivenleri ikişer ikişer indi. Arabasının kapısını açtı. İçeriye oturdu. Farklı gelen bir şey yoktu. Aniden sileceğin üzerinde bir kâğıt gördü. Kesin bir reklâm ajansı ve ya İngilizce kursu veren bir yer, en kötü ihtimalle ceza olabilirdi. Arabasından inmeden camı açtı ve kâğıdı aldı. Hiç reklâm ajansı kâğıdına benzemiyordu ya da diğerlerine. Üzerindekileri okumaya başladı.

Merhaba Demir!

Senden bir şeyler yapmanı isteyeceğim, toplam 5 görev bu görevler sonunda para ödülüne sahip olacaksın. Eğer bunlar sana saçma geliyorsa bu kâğıdı yırt at! Olanları hiç olmamış say ve hayatına devam et. Ama inanıyorsan ilk görevine başla. Paralar banka hesabına yatacak sana mesajla haber verilecek. İlk görevin 5. caddede ipucun ise 7, görevden vazgeçersen ya da birilerine bahsedersen oyun bitecek ve paralar geri alınacak.

SEÇİM SENİN! …

Demir birden irkildi.

—“Bu da ne böyle…”dedi.

Ama biraz düşününce paraya gerçekten ihtiyacı vardı. Ve galiba yapacaktı. Arabanın anahtarı cebindeydi. Bir daha arabasını çalıştırmayı denedi. Bu sefer çalışmıştı. Ve arabayı 5. caddeye doğru sürdü.

Cadde mağazalarla doluydu. Bir sağa bir sola bakıyor, 7 rakamını arıyordu. Arabasını yapma bir ağacın sahte ışıkları altına park etti. Loş aydınlığın altında eski bir arabanın ilginç plakası gözüne çarptı. 34 ?? 7777 içinden kolay olacak diye geçirdi. Arabanın kapıları kapalıydı. Acele etmesine gerek yoktu ama hızlı olmak bir an önce şu lanet oyunu bitirmek istiyordu. Yaklaşık yarım saat bekledi. Bu eski püskü Murat 131’in sanki sahibi yok gibiydi. Alarmı yoktur inşallah diye düşündü. Ve dirseğini cama vurarak camı kırdı, ardından içeriye kolunu sokarak kapıyı açtı. Birinci oyun bu araba mıydı diye düşündü. Telefonunun çalmasını ya da gözünü alacak bir haber bekledi. Anlaşılan yanlış bir 7 gözüne çarpmıştı. Oysa sokakta fazla rakam yoktu. Sadece mağaza camlarında…

—“Evet” diyerek mağazanın birine koştu. Kasiyer, sarışın güzel bir bayan vardı. Biraz çekinerek;

—“Merhaba”

—“Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?”

—“Eee… Şey… Ben şu vitrine yazdığınız ucuz kazaklara bakacaktım.”

—“Kazaklar üst kat reyonumuzda.”

—“Teşekkürler”

Sakin bir alışveriş canlısı gibi görünerek kazaklara baktı. Nereye bakması gerektiğini bile bilmiyordu. Fiyatı 7 TL olan kazakları incelemeye başladı Sonra yeşil çizgili bir kazağın içinde bir kâğıt olduğunu fark etti. Çıkardı ve okumaya başladı;

Güzel, yarışmaya adapte olmaya başladın. İlk görev seni fazla zorlamasın, çünkü daha sonrakiler oldukça zor olacak. Şimdi şu sarışın güzel bayanın kasasından biraz para al ve bekle, beklersen 2. görevini yapacağın yere gideceksin emin ol. Orda bazı şeylerin altlarına bakmayı ihmal etme.

Demir kâğıdı buruşturdu ve yere attı.

—“Lanet olsun. Bir avuç paraya bu kadar muhtaç mıyım?”

Sinirle ve hızlı bir şekilde merdivenlerden indi. Kasiyer kızı kenara doğru iterek kasadan eline bir tomar para aldı. Kasiyer kız çığlığı bastı. Ve alarmda çalmaya başlamıştı. Sonra aniden başına bir darbe aldığını hissetti, hızla yere düştü ve bayıldı. Gözünü açtığında bir ambulansta olduğunu anladı. Ama yorgunlukla tekrar uykuya daldı.

5–6 saat sonra kalktığında doktor başının yarıldığını ve 12 dikiş atıldığını söylemişti. Kendini yorgun hissediyordu aslında ama şu görevleri bitirmeliydi. Yavaşça doğruldu, bir şeylerin altına bakmalıydı. Yattığı yatağın altındaki notu eline aldı. Hiç şaşırmamıştı. Okumaya başladı.

2. görevin pekte zor değil polislere yakalanmadan dışarı çık, eğer sorguya girersen oyun bitti demektir, çıktıktan sonra bankamatiği parçala.

Başı dönüyordu ama hızlı olmalıydı birazdan polisler sorguya geleceklerdi hatta hırsızlıktan tutuklanabilirdi. Pencere kenarında yangın çıkışı için yapılmış demirden bir merdiven gördü. Ona atladı ve yavaş yavaş aşağıya indi. Aşağıda baltaya benzer bir demir parçası vardı, onu eline aldı ve köşedeki bankamatiğe koştu. Elindekiyle bankamatiğin ışığı sönene kadar bankamatiğe vurdu. Daha sonra oradan uzaklaştı. Acıkmıştı cebini yokladı, bir telefon vardı. Biraz sonra telefon çalmaya başladı. Demir ne ile karsılaşacağını bilemeden yavaşça telefonu kulağına götürdü;

—“Alo”

Oldukça kalın bir ses cevap verdi.

—“İyi gidiyorsun Demir ama yaptıkların sadece başlangıçtı cesaretini ölçtük, bir ailen olmadığı için görevleri oldukça iyi yerine getiriyorsun ve…”

Bu sırada Demir adamın sözüne kesti.

—“Bir ailem olmadığını nerden biliyorsun kimsin sen?”

—“Senin hakkında birçok şey biliyorum. Parasız kaldığın, işten atılmak üzere olduğun, hatta geçmişinle ilgili bile çok bildiğim var”

Demir bir anda büyük bir şaşkınlık içerisinde arkasındaki duvara sırtını dayadı. Geçmişi, onun geçmişi yoktu 2 sene önce hafızasını yitirmişti. Yaptığı meslek neydi, hafızasının silinmesine neden olan kaza neydi, nasıl olmuştu? Bilmiyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Birileri onu geçmişinden beri izliyordu. Ve beklide yakın arkadaşları bile aslında gerçek değildi. Hayır yapamıyordu. Hiç bir şey hatırlamıyordu. Uzun süren bu sessizliğin ardından;

—“Her şeyin altına bakmayı unutma Bay Demir…” telefon kapanmıştı.

Demir’in kafasında şimşekler çakıyor, olanlara bir anlam vermeye çalışıyordu. Aklına arabası geldi. Sokaklarda tehlikede olduğunu düşündü. Ayrıca neyin altına bakacağını da bilmiyordu.

Arabasına giderken fazla dikkat çekmeden ilerlemeye dikkat etti. Yürürken olanları düşünüyordu. Bu oynadığı oyun içinde başka bir oyun vardı. İsterse geçmişi olmadan da yaşayabilirdi. Geçmişinde ne olup bittiğini öğrenmek istiyordu. Seçim onundu. O sırada sabah ezanı okunmaya başladı. O da dayak yediği mağazanın kapanmış olduğunu gördü. Arabasına bindi. Evine gitmek istemiyordu gördükleri belki de sahte yüzlerdi. Bir nevi maskeli yüzler…

Arabasının kapısını açtı, biraz sakince oturup olanları analiz edecekti. Önce arabasını sakin bir yere çekmeliydi. Gaza bastığında bir hışırtı duydu. Ayakkabısının altında bir kâğıt vardı. Olaylardan uzaklaşamıyordu. Sakince arkasına yaslandı ve hafif yırtılmış olan bu kâğıdı okumaya başladı:

İlk 2 görev hızla bitti ama diğer görevler uzun sürecek ve beklide öğrenmen gerekenleri öğreneceksin. Sandığın gibi geçmişinde çok önemli şeyler yok. Bazı görevleri hayatın akışına bırakmanı öneririm. Şimdiki görevin ise hapishaneye girmek, 5 gün içinde hapishanede olmalısın Orada seni 4. görevin bekleyecek

Demir bu gün çok yorulmuştu. Yapacaklarını ertesi güne bırakmayı tercih etti. Kâğıdı pencereden dışarı attı. Arabasını sakin bir yere çekti. Ve uyumaya başladı.

Öğlene doğru başındaki müthiş ağrıyla uyandı. Kendisini hapishaneye attırmalıydı. Başındaki ağrı dayanılmaz bir hal alıyordu. Dayak yediği adam her kimse onu dövecekti. Bu sayede hapishaneye de atılabilirdi. Ama önce geride bıraktıklarını düşündü. Arabasıyla işyerine gitti. Patronu onu azarlayarak karşıladı;

—“Ooo Demir Beyler işe gelmiş. Hoş geldiniz Demir Bey”

Bu alaycı tavra dayanamayan Demir yumruğu patronunun suratına indirdi;

—“İşi bırakıyorum.” dedi ve patronunun söylediklerine aldırmadan arabasına ilerledi. Evine bir not bırakacaktı. Arabayı eve fazla yakın olmayan bir yere çekti. Düşünceli ve hızlı bir şekildi evinin kapısının önüne gelmişti. Kapıyı açtığında dehşete düştü. Evi talan edilmişti. Her şey birbirine girmiş durumdaydı. Demir evi böyle bırakmanın mantıkla olacağını düşündü. Geride bıraktığı önemli birisi yoktu. O aslında Demir değildi. Evinden çıktı ve yürüyerek para çalmaya çalıştığı işyerine gelmişti. Polislerin onu aradığını tamamen unutmuştu. Bu her zaman olan bir şey değildi. Mağazaya girdiğinde her şeyin farklı olduğunu gördü çalışanlar bile farklıydı. Gerçektende birden fazla oyun içindeydi. Dışarıya çıktı ve bir arabanın önüne kesti:

—“İn aşağıya”

—“Delirdin mi sen be adam arabamı yeni aldım”

Demir sinirle kapıyı açtı ve adamı çekip dışarı attı. Arabaya bindi. Ardından süratle mağazanın camdan olan vitrinine doğru gaza bastı. Araba vitrine hızla girdi ve her yeri yıktı. Her yer alt üst olmuştu. Ve mağazanın içinde yangın çıkmaya başlamıştı. Arabadan inmeye çalıştı ve arabanın sahibinin üzerine doğru geldiğini gördü. Adam Demire hızla bir yumruk attı. Demir bunu bir fırsat olarak düşünüp adamı dövdü. Birazdan itfaiye ve polisler oradaydı. Demir tutuklanmıştı. Sorguya çekilmeden hücre hapishaneye atılmıştı. Bu işte bir kıllık var diye düşündü. Yaklaşık 2 saat sonra içeri güneş ışığı bile girmeyen bu hücreye bir adam geldi.

Açılan kapıdan kimin geldiğini görmeye çalışan Demir gözlerini kıstı ve şöyle dedi;
—“Sizde kimsiniz?”

—“Demir 3. görevini de bitirmeyi başardın kutlarım”

Demir konuşanın kim olduğunu net olarak göremiyordu.

—“Size kimsiniz dedim? Benden ne istiyorsunuz? Kimim ben?”

—“Sana kim olduğunu söyleyeceğim.”

Demir için oyun da para da önemsizdi. O geçmişini arıyordu. Ve şöyle dedi:

—“Dinliyorum”