En büyük sorunum sorunumun ne olduğunu bilememek. Kendime ait ne varsa elimde ruhani yönden, bilmiyorum ya da kendime açıklayamıyorum. Yani duygularımı iyi anlatamamamdan ötürü mü kaynaklanıyor bütün bunlar? Biliyorum da ne olduğunu dile mi getiremiyorum gibi sanki..
Kesik kesik nefes alışlarıma ekleniyor boş bakışlarım. Nereye gidiyorum?
Kafam sanki sonsuzluğa açılmış bir bardak, doldukça da doluyor zihnim. Okuduklarıma, gördüklerime, karşıma çıkan her şeye bir anlam yüklüyorum. "Hiçbir şey öylesine olmamalı"
Geçen hafta aslında, ne yazacağımı bilmeden bir sayfa açıp bu başlığı atmıştım.
"Anlaşılamamaktayım."
Daha sonra, o anlaşılamamanın etkisinden olacak, tek bir yazı bile yazamadım bu başlığın altına. Nothing. Anlaşılamamak hiçlik değil miydi zaten? Olsun dedim.
Birkaç gün geçti ve kuantum felsefesiyle ilgili bir kitap geçti elime. Okudum demiyorum ilk aşamada karıştırdım diyebilirim. Kitap diyordu ki, yaşadığınız an'a odaklanın. Evren size mesaj gönderiyor ve siz bunu görmüyorsunuz. Gözlerinizi açın. Geçmiş ve geleceğe öyle takılıyorsunuz ki içinde bulunduğunuz güzelim zamanı yitiriveriyorsunuz. Hayatınıza iyi ve ya kötü enerjiyi siz çekiyorsunuz falan vesaire.
Sanırım haklıydı. Ben bunları okuyordum ama aklımda baskın olan düşünce "hadi ulan oradan" şeklindeydi.
Kitabı elimden bıraktım ve bu tür düşünceleri zaman kaybı olarak nitelendirdim. Bişileri okuma isteğim baskın geliyordu ki bu kez -nedendir bilinmez- ünlü yazar Goethe'nin Genç Werther'in Acıları adlı kitabını okumaya başladım. Kuantum konusunda henüz yeterli bilgi sahibi olmasam da Goethe'nin bu kitabı hakkında kesinlikle bişiler yazacağım.
Şimdi diyeceksiniz ki eee ne var yani bunda şimdi? Ne çektin be okur!
10. sayfada Goethe bi ton açıklama yazmasına rağmen bir paragrafın sonuna şöyle yazıyor; "Şöyle ki anlaşılmamak birçok kişinin olduğu kadar, benim de yazgımdır."
Hoppalaa! Haliyle o anda 30 saniyelik bir kalp krizi geçirdim, epey şaşırdım doğrusu. Evren bana fena halde kızmış olmalı diye düşünerek de gülümsedim hatta.
Daha sonra Mevlana'nın kendisine suskun manasına gelen "hamuş" mahlasını taktığını hatırladım. Yahu dedim kendi kendime, bu adamlar bile anlaşılamamış sen neyin kafasındasın kardeşim benim. -Yanlış anlaşılma derdi var bir de ayrıca- Goethe ki sanatın ve felsefenin neredeyse her dalında 150'yi aşkın eseri olan bir adam. Anlaşılamamaktayım diyor. E biz ne yapacağız? Bizi kim anlayacak?
Hala içimden goethe mi geldik lan yoksa demek gelse de, bu aralar en büyük hayal kırıklığım anca ismiyle dalga geçtiğim Goethe'yi neden daha önce elime alıp da okumadığımdır.
Bakalım daha ne gibi mesajlar alacağım? Bu zamana kadar evrenin gönderdiği mesajların farkına varamadığıma göre, gelen kutusu epey kabarmış olmalı. :)
Kesik kesik nefes alışlarıma ekleniyor boş bakışlarım. Nereye gidiyorum?
Kafam sanki sonsuzluğa açılmış bir bardak, doldukça da doluyor zihnim. Okuduklarıma, gördüklerime, karşıma çıkan her şeye bir anlam yüklüyorum. "Hiçbir şey öylesine olmamalı"
Geçen hafta aslında, ne yazacağımı bilmeden bir sayfa açıp bu başlığı atmıştım.
"Anlaşılamamaktayım."
Daha sonra, o anlaşılamamanın etkisinden olacak, tek bir yazı bile yazamadım bu başlığın altına. Nothing. Anlaşılamamak hiçlik değil miydi zaten? Olsun dedim.
Birkaç gün geçti ve kuantum felsefesiyle ilgili bir kitap geçti elime. Okudum demiyorum ilk aşamada karıştırdım diyebilirim. Kitap diyordu ki, yaşadığınız an'a odaklanın. Evren size mesaj gönderiyor ve siz bunu görmüyorsunuz. Gözlerinizi açın. Geçmiş ve geleceğe öyle takılıyorsunuz ki içinde bulunduğunuz güzelim zamanı yitiriveriyorsunuz. Hayatınıza iyi ve ya kötü enerjiyi siz çekiyorsunuz falan vesaire.
Sanırım haklıydı. Ben bunları okuyordum ama aklımda baskın olan düşünce "hadi ulan oradan" şeklindeydi.
Kitabı elimden bıraktım ve bu tür düşünceleri zaman kaybı olarak nitelendirdim. Bişileri okuma isteğim baskın geliyordu ki bu kez -nedendir bilinmez- ünlü yazar Goethe'nin Genç Werther'in Acıları adlı kitabını okumaya başladım. Kuantum konusunda henüz yeterli bilgi sahibi olmasam da Goethe'nin bu kitabı hakkında kesinlikle bişiler yazacağım.
Şimdi diyeceksiniz ki eee ne var yani bunda şimdi? Ne çektin be okur!
10. sayfada Goethe bi ton açıklama yazmasına rağmen bir paragrafın sonuna şöyle yazıyor; "Şöyle ki anlaşılmamak birçok kişinin olduğu kadar, benim de yazgımdır."
Hoppalaa! Haliyle o anda 30 saniyelik bir kalp krizi geçirdim, epey şaşırdım doğrusu. Evren bana fena halde kızmış olmalı diye düşünerek de gülümsedim hatta.
Daha sonra Mevlana'nın kendisine suskun manasına gelen "hamuş" mahlasını taktığını hatırladım. Yahu dedim kendi kendime, bu adamlar bile anlaşılamamış sen neyin kafasındasın kardeşim benim. -Yanlış anlaşılma derdi var bir de ayrıca- Goethe ki sanatın ve felsefenin neredeyse her dalında 150'yi aşkın eseri olan bir adam. Anlaşılamamaktayım diyor. E biz ne yapacağız? Bizi kim anlayacak?
Hala içimden goethe mi geldik lan yoksa demek gelse de, bu aralar en büyük hayal kırıklığım anca ismiyle dalga geçtiğim Goethe'yi neden daha önce elime alıp da okumadığımdır.
Bakalım daha ne gibi mesajlar alacağım? Bu zamana kadar evrenin gönderdiği mesajların farkına varamadığıma göre, gelen kutusu epey kabarmış olmalı. :)
Beni tanımlamışsın, harikasın. Anlaşılamadığını anlatarak, çok iyi anlaşıldın.. Tarafımca.
YanıtlaSil