Şehir hayatını yaşayan ve (genellikle) bu hayattan sıkılan
insanlarda çoğu kez aynı düşünceyle karşı karşıya kalıyorum. “Emekli” olup Anadolu’ya,
Ege’ye, Akdeniz'e gitme hayalleri. Bunun altında yatan nedenleri derinlemesine
incelemeye gerek yok. Anadolu insanı saftır, temizdir, sıcakkanlıdır. Oraların
toprağı, suyu başkadır, doğaldır, organiktir falan filan. Bu böyledir.
Hal böyle olunca düşünmeden edemiyor insan, peki şehirlerde
yaşayan insanların farkı ne bu Anadolu insanlarından? Hepimiz insanız en nihayetinde. Ben buna biraz da “izole
olmak” diyorum naçizane. Kendimizi toplum içinde soyutlaştırmamızdan ötürü
diyorum. Halbuki sabah işe giderken bindiğiniz bir otobüste neşe dolu bir
“Günaydın” la karşılaştığınızı düşünsenize? Belki de tüm günü neşeli geçirmenizi sağlayacak bir günaydın.
Köy yerlerinde insan azdır. Birbirlerini tanımasalar bile en azından bir yüz aşinalığı vardır. Mutlaka bir selam verme, verilme durumu vardır. Hatta bazen selam'a gereksinim duyulmadan konuşulur. Tatlı tatlı atışılır. Bizler yani şehir hayatı tutsakları yolda gördüğümüz herhangi bir insana selam verdiğimizde bile deli olduğumuzu düşünen bakışlar saplanıyor üzerimize. Uzaklaşıyor insanlar. Deli olmasa bile bir kötülük geleceğinden eminler adeta.
Şehirlerde insan fazladır. Fakat sorsanız hepsi de içinde bir yerlerde kahredici bir şekilde yalnızdır. İstiklal Caddesinin birbirinden habersiz yürüyen insanları bunun en sahici örneği. Oradaki insanlar sadece bir figüran. Oyun tek kişilik ve başrol de kendimiziz. Diğer o insanlar arasında izole oluyor, şehir yalnızlığı yaşıyoruz.
Köy yerlerinde insan azdır. Birbirlerini tanımasalar bile en azından bir yüz aşinalığı vardır. Mutlaka bir selam verme, verilme durumu vardır. Hatta bazen selam'a gereksinim duyulmadan konuşulur. Tatlı tatlı atışılır. Bizler yani şehir hayatı tutsakları yolda gördüğümüz herhangi bir insana selam verdiğimizde bile deli olduğumuzu düşünen bakışlar saplanıyor üzerimize. Uzaklaşıyor insanlar. Deli olmasa bile bir kötülük geleceğinden eminler adeta.
Şehirlerde insan fazladır. Fakat sorsanız hepsi de içinde bir yerlerde kahredici bir şekilde yalnızdır. İstiklal Caddesinin birbirinden habersiz yürüyen insanları bunun en sahici örneği. Oradaki insanlar sadece bir figüran. Oyun tek kişilik ve başrol de kendimiziz. Diğer o insanlar arasında izole oluyor, şehir yalnızlığı yaşıyoruz.
Bir sürü psikolojisi içindeyiz aslında. Aynı koyun gibiyiz fakat bizim sürümüz toplumun ta kendisi. En çok umursadığımız
şey “Kimin ne diyeceği?” Bu düşünceler başta ailemizin, komşularımızın, akrabalarımızın yani toplumun düşüncelerinin
kabul edilmiş, diğer ilgi çekici bir deyişle süzülmüş, sentezlenmiş hali. Süzülmüş süzülmesine
ama burada süzgeç acaba doğru görevi yerine getirmiş mi?
Şehir hayatı insanı başkalaştırıyor şüphesiz. En kalabalık
haliyle yalnızlığa itiyor. Çoğul yalnızlıklar oluşuyor, mutsuzluklar oluşuyor.
Giderek dozunu artıran bi durum: şehirin getirdiği yalnızlık.
YanıtlaSil